28 Mart 2013 Perşembe

Julia Donaldson Serimiz-1

Artık sığamıyoruz. Eve, odalara, hatta kitaplığa. Yakın zamanda kitaplık değiştirme ve oyuncak odasını düzenleme planım var. İki yaşında bir çocuk için oldukça fazla kitabımız var. Çok da fırsatım olmuyor son günlerde yazmaya. Bir yerden başlamak lazım, başladık:)
Çocuğun dil gelişimi için en büyük kaynak kitaplar. Hele ki Julia Donaldson gibi bir dile sahipse. Pırtık Tekir ile başladı bizim bu serilerimiz. Efe ısrarla onu okutunca dedimki var bunda birşey. Neden diğer kitaplar değil de bu? Sonrasında kitapçılarda deli gibi bu yazarın kitaplarını aramaya başladım. Bulduklarımı sizlerle de paylaşmak istedim.
Nohut Oda Bakla Sofa:
Minik yaşlı teyzemiz yakınıyor evi küçük diye. Bilge ihtiyara danışıyor ve onun öğütlerini uyguluyor. Çiftliğindeki hayvanları eve alıyor sonra da izle karmaşayı:) Sonunda anlıyor ki, yakınması boşa. Eski haline getiriyor evini.
Cümleler kısa ve kafiyeli. Resimler çok hoş. Gizli öznesinde ders veren bir öykü. Bizim kıssadan hisselere benziyor.
Yolda yürüyoruz, diyelim ki önümüzden bastonlu biri geçiyor. Efe'nin tepkisi: anne bak Bilge ihtiyar
Bayılıyorum bu benzetmelere:)
Kasabanın En Şık Devi:
Kravat kelimesini öğrendiğimiz kitap:) Buradaki kahramanımız George adında bir dev. Kendi gibi yüreği de kocaman çok yardımsever. Bir gün kendisine şık giysiler alan dev, yol boyunca gördüğü çaresiz hayvanlara yardım ediyor. Her birine bir giysisini veriyor. Sonunda kendi çıplak kalıyor. Durumu öğrenen arkadaşları deve sürpriz yapıyorlar.
Kitapta devin pantolonu düşünce söylediği bir cümle var. Efe de ne zaman pantolonunu çıkartmak istesek aynısını bize söylüyor:
Pantolonum düşüyor bu dev fena üşüyor:)
Kitabın resimlerinde çok ayrıntı var. Çok güzel çizilmiş. Çocukların benzetme yeteneklerini geliştirecek türden.

19 Mart 2013 Salı

Efe'nin Pipkin serisi

Evet kabul ediyorum benim çenem durmaz:) Hamileyken konuşup konuşup kafasını şişirdim Efe'nin. Doğdu yavrucak, bu sefer de anneannemiz, türküleriyle coşturdu. İki günlük bebeği anlayınca susturmak için Karadeniz türküsü söyleyen bir bizim evde var heralde. Hal böyle olunca Efe de çabuk konuştu. Ama bir yerde tıkanıyorum ve bu kez kitaplara başvuruyorum. Çünkü birşey uydurmama gerek yok, hikaye kitapta nasıl olsa. Yanlış hatırlamıyorsam ilk kitap okuduğumda Efe 4 aylıktı. Onbir aylık olduğunda bir gece anneme bıraktım. Geldim ki, annem çıldırmış. Çünkü annem o kitabı atmış yırtıldı diye ve Efe ağlamaya başlamış kitap okumadı diye. Ertesi günü annem aynı kitabı gidip aldı ve benim gibi okudu Efe'ye. Ses efektleri, hayret cümleleri, arada bir hikayeye uygun şarkılar falan...
Şimdi iki yaşında ve kocaman bir kitaplığı var oğlumun. İstediği kitabı getiriyor, defalarca okutuyor. Bir değil, iki değil, defalarca! Artık sıkılıyorum ve de ezberliyorum bakmadan okuyorum. Bir seriye taktığı zaman haftalar sürebiliyor Efe için. Pipkin serisi de öyle oldu bizim için. TÜBİTAK yayınlarından çıkan kitabın üç farklı kitabı var: Gökyüzü ne kadar yüksek, Deniz ne kadar derin , Bir milyon ne kadar büyük.
Kahramanımız sevimli bir penguen. Boyu küçük ama merakı çok büyük. Herşeyi merak ediyor sonra da araştırmaya yola çıkıyor. Umarım Efe de etkilenip bir gün bana: "Anne ben de cevabını bulmaya gidiyorum" demez.
Pipkin'in annesi bana benzemiyor tabi:) Her seferinde arkasından el sallayıp, iyi şanslar diliyor.
Bu üç kitaptan da değişik kelime ve hayvan isimleri öğrendik. Ayrıca penguenlerin uçamadığını sadece yüzebildiğini de buradan öğrendi. Aslında ben kitabı ona sadece okuyorum hiçbir ekleme efekt yapmadan. Ama Efe ilgisini çeken yerleri ve merakını o kadar güzel ifade ediyor ki, bunu öğrendiği kelimelerden anlayabiliyorum.
Gymboree'deki art dersimizde bir gün İlayda öğretmen penguen yaptırdı çocuklara. Efe de hemen açtı çenesini: penguenler uçmaz yüzerler ama Albatros kuşu uçabilir. İşte bu cümleyi duyan başka bir ebeveyn de başladı bana konuşmaya. Daha bu yaşta ansiklopedi mi okumuşum çocuğa daha o bile bilmiyormuş Albatros kuşunu... Bu kısmına yorum yapmıyorum tercihi size bırakıyorum.
Eğer siz de Pipkin ile tanışmak isterseniz kitapçılarda bulabilirsiniz. Fiyatları gayet uygun 14 TL ve kalın sünger kapak.

2 Mart 2013 Cumartesi

My Kids Corner Faciası!

Bu bloga kötü şeyler yazmak hiç istemiyorum aslında. Ama yaşadığım olumsuzlukları insanların bilmesi, onların da aynı şeyleri yaşamaması için yazıyorum. Belki de işletmeciler bu durumdan kendilerine pay çıkarır ve bundan sonraki misafirlerine daha düzgün davranır.
Burası Kozyatağında çocuklu ailelere Cafe hizmeti veren aynı zamanda oyun grubu hizmeti ve eğitim danışmanlığı veren bir yer. Nereden biliyorum? İnternet sitelerinden.
Üç kere gittim buraya üç ziyaretim de fiyasko resmen. Boşa harcanmış zaman ve para. Cafe hizmetinden yararlanmak için gittik son iki kez. İki katlı bir yer, alt kat Cafe üst kat oyun yeri. Tüm gün sınırsız oyun yeri 10TL ücreti var. Sözüm ona çocuğunuz yukarda oynarken siz rahat rahat çayınızı içebileceksiniz. Oyun yerinde bir hanım var çocuklara göz kulak olan. Ama dediğim gibi sadece göz kulak oluyor oyun oynatmıyor. Her çocuk kendi başına oynuyor. Hal böyle olunca da bakıyorsunuz, anneler mecburen oyun yerine çıkmış çocuklarını oyalıyor yada çocuklar aşağıya iniyor. İki arkadaş gittik buraya. Sarper Efe çok hareketli bir çocuk ama nihayetinde iki yaşında. Doğal olarak oyuncak kutularını amaçsızca boşalttı, yerdeki toplara ayağı ile vurdu( topa vurulur zaten), gözetmen ablanın onu her uyarması sonucunda da hırçınlaşmaya başladı. Çocukların hislerine çok güveniyorum. Kesinlikle o da istenmediğini hissetti. Çocuk gelişimiyle alakası olmayan gözetmen ablamız, öyle uyarılarda bulunuyor ki komik gerçekten.
"Ama hep oyuncakları döküyorsun, onları atma, bunları elleme, bizimle iletişim kurmuyor bu çocuk başedemiyorum"
Anlamadığım birşey var?? İki yaş çocuklarına hizmet verilmiyor mu? Eğer öyleyse orda ne işimiz var? Bir önceki gelişimizde müzik açacaklarını söylediler. Oyun yok, müzik yok çok bile durdu çocuklar. Neymiş, giderken açılacakmış.
Bugün haftasonu olduğu için kahvaltıya gittik. Açık büfe 17 TL. Aman Allah'ım ne kahvaltı! Zar inceliğinde kesilmiş beyaz peynir, kurumuş kaşar peynirleri, buz gibi sosisliler. İlk defa yemek için verdiğim paraya acıdım. Topu topu yarım saatlik oyun yerine verilen 10TL para. Memnun olmadığımızı onlar da anladı bence . Ama hiç bir gayretleri olmadı umurlarında değil. Gider miyim bir daha? Asla! Zaten buraya ilk gidişim de faciaydı.
10 dakika durduk sadece. Çünkü nasıl bir yer olduğunu görmeye bilgi almaya gitmiştik. Bize çay ikram etmek istediklerini söylediler kabul ettik tabi. Tam çıkıyordum ki, hesap getirdiler. Hem oyun yerine hem de çaylara para aldılar:)
Çok ilginç geldi bana. Sonuçta orayı keşfetmeye gelmiştim. Müşteri kazanmak için en azından on dakikalık oyun yerinin parasını almayabilirlerdi.
Son olarak tek diyeceğim : TAVSİYE ETMİYORUM!